Dunn and Englebert Chapter 7 - War, Conflict, and Security

Dunn and Englebert Chapter 7

War, Conflict, and Security

(review provided by Betul Kocaaslan and Sumeyye Oguz)

English version is below

 Afrika deyince akıllara gelenler: uzun sömürge geçmişi, sömürgelerin bağımsızlaşma dönemleri, iç savaşlar, etnik çatışmalar, fakirlik ve daha birçok olumsuz kavram. ‘‘Afrika’’ aslında adı söylendiğinde aklımıza gelenden çok daha fazlası. Bazı yansıtılanların ya da algıların aksine Afrika bir ülke de değil; birçok ülkeden ve etnik çeşitlilikten oluşan bir kıta. Her ne kadar durum böyle olsa da biz bugün Afrika'daki savaşları, çatışmaları, bağımsızlık süreçlerinde yaşanan çalkantıları Dunn ve Englebert’in ‘Inside African Politics’ kitabı ışığında konuşacağız.

Afrika ülkeleri bağımsızlarını kazandığından beri çoğu ülkede en az bir tane yıkıcı savaş meydana geldi. 1980’lerden itibaren 70’ten fazla savaş oldu ve bu yüzyılda 22 Sahraaltı devlet silahlı çatışmalardan etkilendi. Bu durumlar doğal olarak kıtada şiddet ve güvensizliğin hüküm sürdüğü algısına yol açtı. Bu algının gerçeklik payı olsa da kıtayı bu şekilde genellemek yanlış olabilir. Afrika’da Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi yıllarca iç çatışmanın sürdüğü bir ülke de Botsvana ve Gana gibi istikrarlı ve şiddetsiz ülkeler de var. Angola ve Ruanda gibi geçirdikleri zorlu günlerden sonra kayda değer gelişmeler göstermiş olan da. Buna rağmen siyasal şiddet kıtanın geneline hakim bir konumda. Afrika'daki çatışmaların devam etme süresi ortalama 22 yıldır ve haliyle uzun süreli çatışmalar güvensizliği arttırıyor. Bu doğrultuda, silahlanma artışı devletlerin sosyal harcamalara ayrılan bütçelerinin kısılmasına sebep olur. Örneğin 2015’te Güney Sudan gayri safi yurtiçi hasılasının %10.9’unu ordu masraflarıma harcarken %1.8’ini sağlık sektörüne harcamıştır.

Araştırmalar sonucu Afrika'daki çatışmaların 4 temel formu vardır: ulusal kurtuluş, devletlerarası savaş, ayrılıkçı iç savaş ve iç isyan.

1. Ulusal kurtuluş hareketi (national liberation wars)  olarak kıtadaki çoğu ülke bağımsızlığını barışçıl şekilde elde etmiş olsa da, sömürgeleştirilmiş toplumlarından birkaçı sömürge ve beyaz azınlık yönetimine karşı savaş yürüttü. Bunlara örnek olarak 1950’lerde Kenya’da olan Mau Mau İsyanı’nı, Angola ve Mozambik'in Portekiz’e karşı mücadelesini, Rodezya-Zimbabwe Savaşı’nı, Güney Afrika'daki anti-apartheid hareketini verebiliriz.

2. Devletlerarası savaş (interstate warfare)  en az iki devletin devamlı olarak savaş halinde olmasıdır ki bu Afrika’da az gözlemlenen bir durumdur. Herbst’e göre bu durum kıtanın kalkınmasını olumsuz etkilemektedir. Bu noktada akıllara Charles Tilly’nin meşhur makalesi gelir. Örgütlü bir suç olarak savaşmak ve devlet kurmak adlı yazısında Tilly Avrupa'da olan savaşların devlet kurmada ve geliştirmede birçok katkısı olduğunu söyler; siyasi liderlerin yönetim yetkilerini geliştirmeleri, daha verimli gelir tahsilatı yapmaları gibi. Fakat Afrika’ya bakıldığında çoğu ülke bağımsızlığı elde ederken silahli mücadelede bulunmadı ve sonrasında da komşu ülkelerden kaynaklı ciddi bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya kalmadı. Yani Herbst’e göre Avrupa savaş sürecinde birçok problemini çözüme kavuştururken, Afrika'nın yaşamadığı bu devletlerarası savaş formu onun kalkınmasının önüne geçmiştir. Bu tip savaşların yoksunluğunun iyi veya kötü sonuçlar doğurduğu tartışılır bir konu fakat çoğu akademisyen bunun sebebinin ülkelerini çizilmiş sınırlarının stabilliğinden kaynaklı olduğunu savunuyor.

3. Ayrılıkçı iç savaşlar (secessionist civil wars), genellikle belirli bir bölgeyi bağımsız egemen statüye ulaştırmak ve mevcut bir devletin toprak bütünlüğünü önemli ölçüde değiştirmek için yürütülür. Kongo ve Nijerya’da bu savaşlar amacına ulaşamasa da Güney Sudan ve Eritre de ayrılıkçı iç savaşlar yıllar süren mücadeleler sonucu başarılı olmuştur. Günümüzde de Senegal’de Etiyopya’da Angola’da Nijerya’da devam eden ayaklanmalar ve çatışmalar vardır.

4. Afrika'daki en yaygın çatışma türü iç ayaklanma savaşıdır (insurgency conflicts). Ayrılıkçılardan farklı olarak, gerilla isyanları büyük ölçüde mevcut devlet içinde iktidara ulaşmak amacıyla yürütülür. 1960'tan bu yana otuzdan fazla Afrika ülkesi bir veya daha fazla bu tarz çatışma yaşadı. Bu yaygınlığa rağmen iç ayaklanmalar mevcut rejimi devirmekte düşük başarı oranına sahip. Sömürgecilik karşıtı mücadeleler hariç tutulduğunda amacına ulaşmış ilk ayaklanma 1979’da Çad’da, ardından 1986’da Uganda’da olmuştur. Ruanda, Etiyopya, Kongo, ve Liberya’daki isyanlardan sonra başarı oranı artmış fakat yine de isyanların başarıya ulaşma oranı %10’da kalmıştır. Christopher Day, Afrika'daki isyanların amacına ulaşması ile devlet otoritesinin himaye ağlarına sahip olup olmamasını ilişkilendirmiştir. Ona göre haklarından mahrum edilmiş elitler, devlet tarafından himaye edilmiş siyaset dışı aktörlerden daha iyi iş çıkarırlar.   Şimdiye kadar anlattığımız dört ana çatışma formuydu. Bazı çatışmalar da bunların ikisi veya daha fazlasının motivasyonundan ve stratejisinden oluşabilir.

1970’lerde Soğuk Savaş’ın havası Afrika'da da esmeye başladı, silahı çatışmalarda taraflar ideolojik olarak bir tarafa doğru meylettiler ve dış destek söz konusu olmaya başladı. Örneğin Etiyopya ve Somali arasındaki Ogedan Savaşı genellikle iki rakip süper güç ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki vekalet savaşları zemininde oynandı. Soğuk Savaş'ın ideolojik olarak doygun çerçevesini her iki tarafın da güçlendirdiği düşündüğümüzde, Afrika silahlı isyancılarının giderek artan devrimci söylemlerin genellikle Marksizm-Leninizm ve Maoizm'in varyasyonlarına dayanması şaşırtıcı olmaz. Referanslarını çağdaş Asya antikolonyal isyanlarından ve Mao Zedong’un Çin'deki başarılı devriminden alan bu silahlı gruplar, ortaya çıkan gerilla savaşı doktrini üzerine hareket ettiler. Tabi ki, birçok silahlı grup da hemfikir olduğu koruyucularının mali ve askeri yardımlarını güvence altına almak için ideolojik olarak onlara bağlılık gösterdi. Aynı zamanda Soğuk Savaş döneminde Amerika ve Sovyetler arasında olan silahlanma yarışı, kendisini Afrika’da da gösterdi. Birçok yönden bakıldığında Soğuk Savaş dönemi Afrika ülkelerini hem güçlendirdi hem sınırlandırdı. Bir yandan, süper güç desteği Afrikalı liderlere uluslararası meşruiyet ve değerli kaynaklara erişim sağladı, bu da hayatta kalmalarının yerel meşruiyete bağlı olmadığı anlamına geliyordu. Diğer yandan, bu Afrika rejimleri, kendi hayatta kalmalarını sağlamak için ekonomik kalkınmadan ziyade militarizasyona öncelik verdi. Soğuk Savaş sırasında yapılan yardımlara bakılırsa 1973'te ABD'nin Sahraaltı Afrika'ya yaptığı ikili yardımların %78'i kalkınma için, %22'si siyasi ve stratejik amaçlar içindi. Fakat 1985 yılına kadar bu rakamlar neredeyse tersine döndüğünü, yardımların %67'sinin siyasi ve stratejik amaçlara ve sadece %33'ü kalkınma için yapıldığı görülür.

            Soğuk Savaş bitimiyle iki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiş küresel bazda çatışmaların doğasını değiştirdi. Soğuk savaş sonrası dönemde gelişmekte olan ülkelerde özellikle afrika ülkelerinde silahlı çatışmalarda azalma gözlemlendi. Soğuk Savaş'ın ani sonunda, mevcut ideolojik çerçeveler özellikle de görünüşte itibarsızlaşmış solcu ideolojiler, aniden anlamsız göründüğü için, ideolojik olarak kodlanmış jeopolitik manzarayı önemli ölçüde değiştirdi. İdeolojik değişime ek olarak finansal dengeler de değişti. ABD, Angola ve Mozambik'te desteklediği gruplara fon sağlamayı artık gerekli görmemeye başladı. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden kısa bir süre sonra, Soğuk Savaş dönemindeki birkaç Afrika çatışması ya dağıldı ya da diplomatik girişimlerle çözüldü. Bu durumlarda, çatışmayı canlı tutan süper güç kaynakları çabucak kurudu ve mücadelenin devamını ilgili taraflar için sorunlu hale getirdi.

Modern Afrika çatışmalarında şiddetin karakterine bakıldığında birçok çatışmada çocuk askerlerin yaygınlığının yüksek olduğunu belirtilmiştir. Sierra Leone iç savaşı sırasında, savaşçıların yaklaşık %70'inin 18 yaşın altında olduğu tahmin edildi. Çoğu savaşta çocuk askerlerin kullanılması, Afrika’nın “yeni savaşlarının” korkunç vahşetlerle karakterize olduğu inancını daha da gözler önüne seriyor. Örneğin, Sierra Leone, Liberya ve Uganda'daki silahlı isyanlar, çoğu zaman silahsız sivillere karşı işkence ve aşağılayıcı uygulamalarla ünlendi.

            21. yüzyılda Afrika dünyada en çok çatışma olan bölge konumunda. Yüzyılın ilk on yılında bölgedeki çatışmaların yarısı sona erdi. Fakat son yıllarda Mali, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yeni savaşlar meydana geldi. Nijerya, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde de çatışmalar devam ediyor. 11 Eylül 2001 olayından sonra ABD’nin yürüttüğü teröre karşı savaş politikasını, birçok batılı politikacı ve akademisyenin çağdaş afrika gerilla hareketleri için de kullandığını  görüyoruz. Terörle mücadele kavramının modası geçse de ABD ve AB, başarısız devletleri ve iktidarsız bölgeleri uluslararası teröre potansiyel kaynak olarak gördüğü için müdahalelerde bulundu. Bu yeni sistem Afrikalı elitlere de avantaj sağladı. Amerika terörle mücadele amacıyla bazı Afrika ülkelerine askeri desteğini arttırdı hatta bilfiil orada bulundu. Ayrıca bazı Afrikalı liderler kendi yerel isyancılarıyla olan çatışmalarını terörle mücadele olarak halka duyurdu. Uganda başkanı Museveni, hükümetin yerli isyancılarla mücadelesini bu noktada konumlandırıyor. Charles Taylor ve Robert Mugabe gibi liderler muhaliflerini terörist lanse ederek onlara karşı yapılan müdahaleleri meşrulaştırılmış oluyor.


English version

Dunn and Englebert Chapter 7

War, Conflict, and Security

(review provided by Betul Kocaaslan and Sumeyye Oguz)

Translated by Ece Filizel

Africa is generally associated with: a long colonial history, an independence period, civil wars, ethnic conflicts, poverty, and many more negative connotations. “Africa”, however, is so much more than what comes to our minds when thought of. Despite some reiterated perceptions, Africa is not one country; it is a continent consisted of various countries and ethnic diversities. Even though this is the case, today we will discuss Africa’s civil wars, conflicts, the upheavals encountered during the independence processes in the light of Dunn and Englebert’s book, “Inside African Politics”.

Since the African countries have gained their independence, there has been at least one devastating war occurred in most of the countries. Since 1980s, there have been more than 70 wars, and 22 Sub-Saharan countries have been affected from armed conflict in this century. These conflicts, naturally, created the impression that violence and insecurity reign over the continent. Even though there are some truths to this, it would be wrong to generalize the whole continent. There are both countries that suffer years of internal conflict, like Democratic Republic of Congo, and countries that are stable and consistent without violence, like Botswana and Ghana. Furthermore, there are countries that have made significant progress after getting through though times like Angola and Ruanda. Still political violence dominates the majority of the continent. The average years of duration of conflicts in Africa is 22 years and consequently long standing conflicts increase insecurity. Accordingly, the increase in the government spending for armaments reduces the governments’ budget for social spending. For instance, in 2015, South Sudan spent %10.9 of its GDP for military expenses while spending only %1.8 for its health sector.

Results of researches indicate four fundamental form of conflict in Africa: national liberation war, interstate warfare, secessionist civil war, and insurgency conflicts.

1.     Even though many countries in the continent have gained their independence peacefully, some colonized communities have waged war against colonization and white minority rule in the form of National Liberation Wars. Kenya’s Mau Mau Rebellion in the 1950s, Angola and Mozambique’s struggle against Portuguese, Rhodesia-Zimbabwe War, and anti-apartheid movement in South Africa can be given as examples.

2.     Interstate warfare is the event where at least two states are at perpetual war which is rarely observed in Africa. According to Herbst, this situation affects the development negatively. At this point the infamous article of Charles Tilly comes to mind. In the article, “War Making and State Making as Organized Crime”, Tilly explains the positive effects of war experienced in Europe such as improving political leaders’ administrative authority and a more efficient tax collection. Only, African countries did not encounter armed conflict while gaining independence or any serious threat from the neighboring countries after that. Hence while Europe solved a lot of its problems during war, Africa’s lack of war forestalled its development. In what way the lack of these types of war had an affect can be debated, though most of the scholars defend the stability of borders as the deciding factor.    

3.     Secessionist civil wars are mostly waged for specific areas to gain independent and significantly change the territorial integrity of an existing state. Despite the failure of these kinds of wars in Congo and Nigeria, the secessionist wars in South Sudan and Eritrea were a success. These days there are continuing uprisings and conflicts in Senegal, Ethiopia, Angola, and Nigeria.  

4.     The most common conflict type in Africa is insurgency conflicts. Differing from the secessionist wars, the guerilla uprisings are carried out mostly to gain the control of the government of an existing state. Since 1960’s more than 30 African state have encountered such conflict at least once. Despite the commonality of the event, its success rate is considerably low. Excluding the anti colonial struggles, the first uprising that was a success was in Tchad in 1979, and Uganda in 1986 after that. Even though after the success of the insurgency conflicts in Ruanda, Ethiopia, Congo, and Liberia the success rate have increased, it still remains at 10%. Christopher Day correlated the success of insurgencies in Africa with patronage networks of state. According to him, the elites that are deprived of their rights are better than state backed non political actors. These were the four fundamental forms of conflict. Some conflicts can be composed of motivations or strategies of two or more of these.

      In 1970s the effects of the Cold War started to be sensed in Africa too, different sides in armed conflicts started to diverge through ideological dispositions and foreign support came in to play. For instance the Ogaden War was a proxy war for USA and Soviet Union that was fought between Ethiopia and Somalia. The enhancement of Marxist-Leninist and Maoist discourse among African insurgencies is not surprising when we consider the strengthening of the contented ideology of Cold War by both parties. The armed parties that surfaced, which were based on the Asian contemporary anti-colonial movements and Mao Zedong’s successful revolution in China, acted upon the guerilla warfare doctrine. Of course many armed groups shown ideological loyalty to their likeminded guardians in order to secure their financial and military aid. At the same time, the arms race that was happening between the USA and Soviet Union happened in the African continent too. When looked at various points, the Cold War had both strengthened and limited the African countries. On the one hand, the support of a super power gave African leaders international legitimacy and access to important resources which made their survival independent from regional legitimacy. On the other hand, these African regimes prioritized militarization rather than economic development for survival. When the aids given during the Cold War are examined, 78% of USA’s dual aid to Sub-Saharan Africa in 1973 is for development while 22% is for political and strategic purposes. However, it can be observed that until 1985 these numbers were almost reversed; while 67% is for political and strategic purposes 33% is for development.

With the end of the Cold War the transition from bipolar to multi power world order changed the nature of conflicts all around the world. A decrease in the amount of armed conflict in the developing countries, especially African, is observed in the post Cold War era. With the abrupt end to the Cold War; the existing ideologies especially the discredited leftist ones, since lost their content, significantly changed the geopolitical landscape of the coded beliefs. In addition to the ideological changes financial balance has changed as well. USA started to find funding Angola and Mozambique futile. Just after the dispersal of Soviet Union, some of the conflicts in Africa that emerged during the Cold War had been resolved through diplomatic attempts or plain dissolution. The resources provided by the super powers that kept the struggle going were dried up making continuing the conflict harder for the concerned parties.

When the form of the contemporary African conflicts is analyzed the prevalence of use of child soldiers is high. During the civil war in Sierra Leone it is estimated that 70% of the fighters were under the age of 18. The use of child soldiers unfolds the characterization of the new wars of Africa as gruesome atrocities. For instance the armed insurgencies in Sierra Leone, Liberia, and Uganda are infamous with their common use of torture and humiliation towards the unarmed civilians.

In the 21st century, Africa is the region that harbors the most conflict. In the first decade of the century half of these conflicts have ended. However in the recent years, there have been new wars in Mali, South Sudan, and Central African Republic. The conflicts in Nigeria, Somalia, and Democratic Republic of Congo continue. We can see that many Western scholars use the anti terror politics that has been carried out since September 11, 2001 use it for African guerilla movements too. Even though anti terror struggle was out of date, USA and UN kept involving themselves in the politics of failed states and anarchic territories for their international terrorism potential. This new system benefited African elites. USA increased its military support for some of the African countries in the name of anti terrorist struggles, sometimes in fact by physically being there. Also some African leaders broadcasted the local insurgencies to the public as terrorist movements. Uganda’s leader Museveni positions the local rebels as such. Leaders like Charles Taylor and Robert Mugabe legitimize their actions against their opponents by proclaiming them as terrorists. 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder